10-04-2024 Recai ŞEYHOĞLU

                                          

 

Annemle babam 10 Nisan 1947’de evlenmişler.

        Annemle babam kardeş çocukları. Babam 1920 doğumlu, annem ondan 13 yaş küçük. Ama nüfusunda 1 Eylül 1930 yazıyor.  Evlenirken sorun olmasın diye değiştirmişler galiba.

Babam,  doğduğum Eski Borlu toprağında kucağında  gezdiriyormuş  amcasının kızı Rasime’yi. Yani annemi… Evde anneme zaman zaman ‘’ Emmi kızım ‘’ diye seslenirdi.

Büyük bir aşk falan yok ortada. Dedem Şiri Bey, ‘’ Sarı kızım seni Kazım’a verdim.’’ demiş ve iş bitmiş.  Bu işe en çok sevinen babam olmuş. Dedem, öksüz ve yetim kalmış olan Kazım yeğenini hep kollarmış.

Çok becerikli ve konukseverdi her ikisi de.

Ne büyük bir şans ki Kuvayı Milliye ruhlu dedelerin torunuyum ben. Ne mutlu bana ki  Cumhuriyet, Atatürk ve İnönü aşkıyla yanıp tutuşan ve davaları uğruna  meydanlara çıkıp demokrasi adına haykıran anne ve babam oldu benim.

Ne mutlu bana ki köyde olsun kasabada olsun gazete ve kitabın hiç eksik olmadığı bir ortamda yaşadım. Her akşam yemeğinde Çetin Altan’ın köşesini okutan babam ve deyişleri/ türküleri dilinden düşürmeyen bir Türkü Ana’m oldu benim.

Hep doktor olmamı istemişti babam. Tıp fakültesine giremedim ama nikâh şahidim doktor oldu. Pırıl pırıl bir damadım var. ‘ Aslan oğlum ‘ diyesim gelen…   O da doktor!

Başka biri de var, 43 yıl öncesinden okuttuğum, oğlum diye bağrıma bastığım. O da doktor!

Doktorluğu bana bir aşk olarak aşılayan babam oldu ama ben yapamadım gereğini.

 

Keşke annemle babam da görseydi bugünlerimizi… Ne çok mutlu olurlardı kim bilir…

Her 10 Nisan’da Eski Borlu, Köprübaşı ve Salihli günlerimiz gözümün önüne geliyor ve onlarla yaşadığım mutlu günlerim nedeniyle  kendimi çok şanslı buluyorum. 

1968 ya da 69 olsa gerek… Devrimci abilerimizin Salihli’de düzenlediği  bir mitingte  ben de yürüyüş kolundayım ve  üzümde / pamukta sömürüye hayır diye sloganlar atıyoruz. O yıllarda babam da üzüm pamuk tüccarı. Çevremiz polislerce kuşatılmış gibi ve solumda grubumuz dışında yürüyen bir adam var: Tüccar Kazım Şeyhoğlu!

 1976 – 77 olsa gerek, Maden İş’in MESS’e karşı verdiği mücadelede dayanışma adına Maden İş Sendikası’na Melek Dirgen ile bağış topluyoruz. Salihli’nin Kocaçeşme’sinde… Tüccarların bölgesinde…

O gün bize sadece bir tüccar bağışta bulundu 100 lirayla. Tüccar Kazım Şeyhoğlu!

Evimize girip çıkan herkesin karnını doyuran, devrimciyse hangi fraksiyondan olduğunu sormadan edemeyen, İKD ve İGD’ye gönülden bağlı, hayat dolu Rasime Şeyhoğlu ile Kazım Şeyhoğlu’nun oğluyum ben.

Her 10 Nisan’da gelinlikli/ güzeller güzeli ile onu atının terkisine atmış filinta gibi bir delikanlı olan Kazım’ın ürünüyüm ben. Köydeki erkeklerin her birinden çok daha güzel ata binermiş annem. Konu açıldığında başını öne eğen babam ‘’ öyleydi’’ derdi masum masum.

Ben ise bir günden bir güne ata binmiş değilim. Binsem bile sonum herhalde atın üstünden fırlattığı Recep’e benzerdi. Recep kim diyecek olursanız, boşverin kim olduğunu!

İkisi de gezme tozma delisiydi. Memleketin gezilip görülmedik yerini bırakmamışlardı. Sayelerinde bizim de coğrafyamız 10 üstünden 10 oldu hep.

Hiç, ama hiç kimselere muhtaç olmadan göçüp gittiler bu dünyadan.

Hep iç içe yaşadığımızdan geride kalan yılları unutamıyorum bir türlü.

Öte yandan bugünleri görmedikleri için de seviniyorum. Kahrolurlardı.

                                                                                *

Bugün, Türk Polis Örgütü’nün  kuruluş yıldönümü. 1845 yılında İstanbul’da kurulmuş.

2024’ün ilk günlerinde 4 polisin intihar ettiği haberi  kimi ne kadar ilgilendirir bilmiyorum ama Emniyet Örgütü Sendikası’nın  10 Nisan 2022’de ‘’ Türkiye’de son bir haftada  6 polis intihar etti ‘’ açıklaması beni ürpertmişti.

Emniyet- Sen Genel Başkanı Faruk Sezer’in ise ‘’ Ne yazık ki 2021 yılında bizim saptayabildiğimiz 100 meslektaşımız canına kıymak suretiyle hayatını kaybetti. Bu, bilinen en büyük oran.’’ açıklaması sanırım biraz fazlasıyla psikiyatrları ilgilendiren bir konu.

İnternette ( bilgisunarda) bu konuyla ilgili öyle çok haber var ki hepsini buraya aktarmak olası değil. Göz atmanızda, okumanızda yarar var. Hele bir polisin insanın içini sızlatan bir mektubu var ki…

10 Nisanlar, hamasi nutukların atıldığı günler değil, sorunlara çözüm bulmaya çalışan  anlayışın dile getirildiği günler olarak kutlanmalı.

Örneğin, Portekiz’de polis intiharları oranının neden bizden çok daha düşük olduğuna kafa yormalı konunun ilgilileri… Norveç polisinin sosyal haklarının ne olduğunu da polis kardeşlerimizin bilmesinde / öğrenmesinde  sayısız  yarar var.

Başka bir 10 Nisan’a gelince…

Sakıp Ağa lâkaplı Sakıp Sabancı,  ülkemizin herhalde en enteresan işadamıydı.

Kaba saba konuşan, engelli çocuk babası Adanalı Sakıp Ağa da 2004’ün 10 Nisan’ında göçmüştü dünyamızdan.

Kuşku yok ki en anlamlı 10 Nisan, 1928’in 10 Nisan’ı…

Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan ‘’ Türkiye Devleti’nin dini İslam’dır.’’  hükmü çıkarılmıştı o gün.

Bunun ne anlama geldiğini uzun uzun açıklamaya gerek yok.

Yapılması gereken, demokrasi güçlerinin bu konuda harekete geçmesi ve 10 Nisan’ın Laiklik Bayramı olarak ilan edilmesi için ellerinden geleni yapmaları…

Laikliğe bu denli saldırılan bir ortamda laiklikten yana olan güçlerin bu konuda harekete geçmesi, yurttaş olmanın bir gereği olmalı.

Kulluğa karşı isek, ümmetten değil toplumdan yanaysak 10 Nisan Laiklik Bayramı olsun diye ses çıkarmalıyız.

 


Bu yazı 360 defa okunmuştur.



Recai ŞEYHOĞLU Diğer Yazıları
Köşe Yazarları
Çok Okunan Haberler
Anketimize Katılın
Henüz anket oluşturulmamış.
Namaz Vakitleri